9 Şubat 2012 Perşembe

Based on an extraordinary true story


Dün akşam kanallar arası dolaşırken moviemaxte Sandra Bullock' a Oscar kazandıran The Blind Side filmine denk geldim ve tabikide 56. kez de olsa yeniden izledim ve gene aynı duyguları hissettim. Burda Ömür Gedik'e bağlayıp sımsıcak içimizi ısıtan bir film demek istemiyorum ama gerçekten öyle.
Şimdi burda size uzun uzadıya filmin konusunu anlatmak istemiyorum canlarım o yüzden merak edenler bi zahmet şurdan bakıversin. Bu filmin beni en çok etkileyen yanı filmin gerçek hikayeden uyarlanması. Çünkü bu filmi izlerken çoğu yerde hadi canım bu kadar iyilik ancak filmlerde olur diyorsunuz ama filmde yaşananlar tamamiyle gerçek. İşte insanıda film bittikten sonra düşünmeye ve yer yer kendini sorgulamaya iten kısmıda bu. Ailesini seven,yüreği geniş, hırslı, anaç yönleri kuvvetli, zengin bir kadın olan Leigh Anne (Sandra Bullock) varının yoğunu ortaya koyarak kendi kanından olmayan üstelik dış görünüşü onların sosyal statüsünü yerle bir edecek zenci, iri yarı ve öğrenme güçlüğü yaşayan 18 yaşındaki Michael Oher için yaptıkları inanılmaz gerçi sadece onun değil bütün ailenin çocuğu benimsemesi gerçekten olağanüstü geliyor bana. Filmi izlerken çoğu zaman halinize şükrediyorsunuz ne hayatlar olduğunu görüp ve diğer yandan Leigh Anne gibilerinin gerçek hayatta da var olduğunu görüyorsunuz.
Bu filmi izlerken dün gene aynı şeyleri düşündüm, hiçbir karşılık beklemeden başkalarına yardım edebilmek hem de bunun için kendi rahatından vazgeçebilmek, elini taşın altına koymak, karşındakine tepeden bakmadan iyi niyetinle yaklaşabilmek bunlardan büyük bir erdem olamaz. Sonra aklıma magazin dergilerinde çıkmak için, cemiyet hayatındaki arkadaşlarına son aldıkları pahalı kıyafetleri, mücevherleri göstermek için dostlar alışverişte görsün mottosuyla yardım gecelerinde boy gösteren ama üstleri kirlenir diye kimsesiz çocuklara dokunmayan onlara acıyarak bakan halleri geldi aklıma.
Hayat garip dostlar ama böylesine iyi insanlarında olduğunu bilmek güzel.

3 Şubat 2012 Cuma

Aşk-ı Memnusu!!!

Aşkı memnu bittiğinden beri perşembe günlerim hep hüzünlü hep mutsuz 2 senedir onun yerini dolduracak tek bir dizi yapılamadı. Dizilerin hep bir yanı öksüz yetim kaldı. Zenginli dizilerin hastasıyım ama ağalı mağalı olanları sevmem onlar zengin ama kıroooo bi keree. Aşkı memnu daki gibi elitist bir zenginlik ister benim bu şen gönlüm. hem fakirli diziyi kim ne yapsın ya zaten her zenginli dizide bir müştemilat tayfası konuyor garnitür olarak. Gerçi aşkı memnu daki müştemilat takımının bile durumu iyiydi Süleyman efendi kızı psikopat Cemileyi Alamanyaya göndermişti.hahha o cemile ne manyaktı yaa kıyafetini filan parçalamıştı Beşire aşkından.
Firdevs Yöreoğlunun taktikleri, kıyafetleri, Cemiyet hayatı şifreleri , Bihterciğimin yasak aşk girdapları, Ednan'ın mallıkları, Nihal'ın bayılmaları, Behlül'ün behlül kaçarları 10 numeroydu yaa.
Her perşembeyi sabırsızlıkla beklemek ne güzel bir şeydi yaa iç geçirerek diziyi izlemek replikleri ezberlemek şu ahir ömrümün en büyük eğlencesiydi. Gözlerin dudakların alev alev çağırıyor yangınlara, Keşkenin ne demek olduğunu en çok bugün anladım hala aklımda ya replikler nasıl inanarak izlemişsem artık. Dizi bitince Katya banyomu hazırla moduna girerdim.
Kaç ay ortalarda beni, beni beni beni Bihterini diye dolandım ortalarda.
Heeey gidi heey bee :))