12 Mart 2013 Salı

Nefesss Al Nefesss Ver




Metropol yaşamının olmazsa olmazlarından biri olan spor salonlarından bende geri kalacak değildim elbet. Yaklaşık 1 sene önce kendimi güzide spor salonlarından birine attım  burada  isim vermiyorum ki merak uyandırıyım.

Neredeyse 1 yıldır spora gitmeme rağmen taa ki düne kadar pilates dersine hiç girmemiştim. Açıkçası pilatesten gözüm korkuyordu bunda Ebru Şallı'nın beynime kazınmış hareketlerininde rolü vardı tabi. Pilates topuyla bütünleşmiş hali ve izlemeye tahammülü zorlayan nefes alıp verme sesleri çileden çıkma sebebimdi. Kimse onu uyarmıyor mu şu mikrofonu allah aşkına biraz uzaklaştır diye ilginç doğrusu.
Neyse ben gene düne döniyim şu an bu satırları zar zor yazıyorum zira parmak uçlarıma kadar boynum dahil olmak üzere her yerim et kesti. Pilates sınıfına girer girmez bir gülme tuttu zaten, herkeste inanılmaz bir ciddiyet ayakkabıları çıkarmışlar serilmişler minderlere birisiyle göz göze gelinde gülümseyip sıcaklık yaratıyım diyorum bön bön suratıma bakıyor anasının karnından pilatesle doğdu sanki öyle aşkla bağlanmış.Zaten beynimde Recep İvedik 2 deki yoga sahnesi dönüyor aptal bir sırıtma suratımda sürekli hoca da ters ters bana bakıyor nerden çıktı bu diye.
Hareketleri yapmaya başladık  allahım gülücem gülemiyorum o nefes alıp vermeler üflemeler sanki hepimizde doğum sancısı var da doğurma hazırlığı yapıyoruz sanki. Gerçekten vücut için mükemmel bir spor ama çok zor bende yapabilmeyi isterdim ama dün gördüm ki kesinlikle bana göre değil  şu anda her yerim tutuk belki bir şans daha verebilirim ileride şu an bilemiyorum.
1 saatten kısa sürdü de dayanabildim sonra minderlerimizi seccade toplar gibi topladık ve ardıma bakmadan koşar adım terkettim orayı.
Genede pilates güzel spor yapana sevene saygım sonsuz.. biirr ikiiii üççç dörrttt nefes alıyoruzzz biiirr ikii üüçç döört ve nefes veriyoruzzz..

10 Mart 2013 Pazar

Biri Masumiyet Müzesi mi dedi?!?


Bugün gözüm kitaplığımda duran "Masumiyet Müzesi" kitabına takıldı ve bu durum hafiften bir titreme krizi geçirmeme yol açtı. Flashback yaparak kitabı okumayı başlamama ve sinirlenip yarıda bırakmama neden olay örgüsünü hatırladım. Şimdi şöyle ki (burada sisli bir dalgalanma ile geçmişe gidiyoruz)
Mevsimlerden yaz aylardan ise ağustostu, bidenesi d. ile Masumiyet Müzesine gitmeye karar verdik zira açıldığından beri gitmek istiyoduk gerçi kitabı bir türlü okuyamamıştım bidenesi d. yıllarca beni oyalamış kitabı bana vermemişti. Ama olsundu gene de gidelim dedik konuya ana hatlarıyla hakimdim nede olsa. Böylelikle soluğu Çukurcuma'da aldık burda bize nardenesi z. de katıldı. Kemal ve Füsun'un aşkının bütün evrelerini eşyaların yaşanmışlıklarıyla anlatan bu müze gerçekten inanılmaz etkileyiciydi. O dönemin bütün özelliklerini ve tutkulu bir aşkı iliklerinize kadar hissediyordunuz. Özellikle müzenin girişindeki duvarda boydan boya beraber oldukları zaman boyunca Kemal'in biriktirdiği Füsun'un içtiği sigaraların izmaritlerinin günlerine göre sergilenmesi insanın yüzüne tokat gibi çarpıyordu. Böyle bir aşk olabilir miydi bu kadar saplantılı ve aynı zamanda tutkulu. Neyse biz böyle rüya aleminde gibi dolaştık sergiyi sürekli birbirimize nasıl böyle bir aşk olabilir ah nerde şimdi böyle aşıklar diye iç geçiriyoruz.Bakın buraları dikkatli okuyun birazdan düğüm çözülecek.
Ben bu müzeyi gezmişliğin gazıyla kitabı okumaya başladım 1 gecede yarısına geldim bırakamıyorum o derece. Ertesi gün oldu kitap tabiki de elimde son sürat okuyorum o anda telefonum acı acı çaldı. Telefonun diğer ucundaki ses nardenesi z. ye aitti ve bana yarı hüzünlü yarı şaşkın ses tonuyla hikayenin gerçek olmadığını tamamen Orhan Pamuk'un hayal gücünün ürünü olduğunu söyledi ve ne kadar salağız ya diye de vurgulamayı ihmal etmedi. Bir telefona bir kitaba bakakaldım ve kitabı duvara tüm gücümle fırlattım.(Şaka şaka fırlatmadım fırlatır gibi yaptım derin bir nefes alıp kitapla ilgili google ablaya danıştım) İçimde kopan fırtınalara rağmen tüm sakinliğimle kitabıma geri döndüm fakat o da ne kitap gitmiyor bir gecede yarısına geldiğim kitabın iki sayfasını zar zor okudum kitabın içi boşaldı resmen. Kitabı okurken tek düşünebildiğim Orhan Pamuk'un nasıl bir hayal gücü olduğuydu. Herşeyi kurgu olan bu aşk hikayesinin müzesini yapmak hem de en ufak ayrıntısına kadar gerçekten inanılmaz. Erasmus'tan Deliliğe Övgü kitabı benden Orhan Pamuk'a gelsin.
Ancak gerçeği öğrendikten sonra kitabı okuyamadım olmadı olduramadım ve boynu bükük bir şekilde kitaplığımda yerini aldı.İşte o günden beri o kitapla ne zaman göz göze gelsek ufak bir titreme vuku buluyor bünyemde.




51. Bölüm
MUTLULUK İNSANIN SEVDİĞİ KİŞİYE YAKIN OLMASIDIR YALNIZCA



67. Bölüm
KOLONYA

6 Mart 2013 Çarşamba

Revenge kalmadı İntikam verelim!!!


Revenge dizisinin bize uyarlanacağını ve Beren Saat'in başrolde oynayacağını öğrendiğimde tamam demiştim perşembe günlerimin anlamı geri geliyor yetkililer sonunda feryadımı duydu diye sevinç gözyaşlarımı tutamamıştım. Ne de olsa zenginli dizi olacak, lüks, şaşaa içinde boğulacaktık.
Dizinin fragmanlarıda başarılı Aşkı memnu vari öğeler taşıyordu heyecan seviyem gitgide yükselmişti. Gerçi dizide Nejat İşlerin olması düşündürücüydü,diziyi avamlaştırabilir miydi  diye kafamı kurcalıyordu ama buna Berenciğim müsaade etmezdi zira Mert Fıratta oynuyor diye kendimi teskin ettim.
P.S: Nejat İşler'den hiç hazzettmem, en nefret listemde başı çeker.Sevimsiz,antipatik ıhhyy bi kaşıhkk sudaa boğacaam.
Sonunda başladı İntikam fekat o da ne dizideki oyuncularda bir sakillik Beren bebeğim sözüm sana diil sen üzerine alınma. Zenginlik bu kadar mı emanet durur yahu.Tamam Firdevs Yöreoğlu olsun demiyorum onun yeri doldurulamaz gerçi en son Firdevsçiğimde yamularak Keto'ya bağlamıştı.Burda sizi Melih Bey takımı için 1 Dakikalık saygı duruşuna davet ediyorum isteyenler ışklarınıda söndürebilir.
İntikam'a dönecek olursak şöyleki bu diziyi daha türkleştirmeliler replikler çok amerinvari vede tutuk ayrıca da kopuk. Kanal D'nin bu kadar mı parası yokta bir köşkte çekemiyolar diziyi niye bizden bu ihtişamı esirgiyolar. Zafer Algöz desen bi anda Yahşi Batı'daki şerif olucak sanıveriyorum.
Dizinin stylingini kim yapıyor alla sen bıraksın bu kadar mı kötü olur ya Berenciğim'e daha çok özen göstersinler. Bir de koca götlü Şahika varki bence stylingi yapanların bu kadına garezi var zira her bölüm kadının poposunu bu kadar gözümüze sokmalarına başka bir anlam bulamıyorum.
Ohhh bee rahatladımm azcık da olsa içimi döktüm sizleree kardolarımm





3 Mart 2013 Pazar

Geçici bir heves mi????

Bugün aklıma geldi ya benim bir blogum vardı çokta hevesim vardı yazmaya dair girip bir bakiyim dedim yerinde duruyor mu yoksa yerinde  yeller mi esiyor. Ve işte burdayım son yazımı yazımın üzerinden tam tamına 1 yıl 24 gün geçmiş. Günler günleri aylar ayları kovalamış mevsimler birbirlerine tur bindirmiş.
Bugün bloguma geri dönmeye karar verdim bu da demek oluyor ki artık daha sık görüşiciiizz. Ne de olsa gelip geçici bir heves değil benim için yazmak. Buyrun size geri dönüş hediyem başlıkla müsemma olan midesine kelepçe taktırmadan kafayı sıyırmadan önceki hallerinden bir Ozan Orhon şarkısı

9 Şubat 2012 Perşembe

Based on an extraordinary true story


Dün akşam kanallar arası dolaşırken moviemaxte Sandra Bullock' a Oscar kazandıran The Blind Side filmine denk geldim ve tabikide 56. kez de olsa yeniden izledim ve gene aynı duyguları hissettim. Burda Ömür Gedik'e bağlayıp sımsıcak içimizi ısıtan bir film demek istemiyorum ama gerçekten öyle.
Şimdi burda size uzun uzadıya filmin konusunu anlatmak istemiyorum canlarım o yüzden merak edenler bi zahmet şurdan bakıversin. Bu filmin beni en çok etkileyen yanı filmin gerçek hikayeden uyarlanması. Çünkü bu filmi izlerken çoğu yerde hadi canım bu kadar iyilik ancak filmlerde olur diyorsunuz ama filmde yaşananlar tamamiyle gerçek. İşte insanıda film bittikten sonra düşünmeye ve yer yer kendini sorgulamaya iten kısmıda bu. Ailesini seven,yüreği geniş, hırslı, anaç yönleri kuvvetli, zengin bir kadın olan Leigh Anne (Sandra Bullock) varının yoğunu ortaya koyarak kendi kanından olmayan üstelik dış görünüşü onların sosyal statüsünü yerle bir edecek zenci, iri yarı ve öğrenme güçlüğü yaşayan 18 yaşındaki Michael Oher için yaptıkları inanılmaz gerçi sadece onun değil bütün ailenin çocuğu benimsemesi gerçekten olağanüstü geliyor bana. Filmi izlerken çoğu zaman halinize şükrediyorsunuz ne hayatlar olduğunu görüp ve diğer yandan Leigh Anne gibilerinin gerçek hayatta da var olduğunu görüyorsunuz.
Bu filmi izlerken dün gene aynı şeyleri düşündüm, hiçbir karşılık beklemeden başkalarına yardım edebilmek hem de bunun için kendi rahatından vazgeçebilmek, elini taşın altına koymak, karşındakine tepeden bakmadan iyi niyetinle yaklaşabilmek bunlardan büyük bir erdem olamaz. Sonra aklıma magazin dergilerinde çıkmak için, cemiyet hayatındaki arkadaşlarına son aldıkları pahalı kıyafetleri, mücevherleri göstermek için dostlar alışverişte görsün mottosuyla yardım gecelerinde boy gösteren ama üstleri kirlenir diye kimsesiz çocuklara dokunmayan onlara acıyarak bakan halleri geldi aklıma.
Hayat garip dostlar ama böylesine iyi insanlarında olduğunu bilmek güzel.

3 Şubat 2012 Cuma

Aşk-ı Memnusu!!!

Aşkı memnu bittiğinden beri perşembe günlerim hep hüzünlü hep mutsuz 2 senedir onun yerini dolduracak tek bir dizi yapılamadı. Dizilerin hep bir yanı öksüz yetim kaldı. Zenginli dizilerin hastasıyım ama ağalı mağalı olanları sevmem onlar zengin ama kıroooo bi keree. Aşkı memnu daki gibi elitist bir zenginlik ister benim bu şen gönlüm. hem fakirli diziyi kim ne yapsın ya zaten her zenginli dizide bir müştemilat tayfası konuyor garnitür olarak. Gerçi aşkı memnu daki müştemilat takımının bile durumu iyiydi Süleyman efendi kızı psikopat Cemileyi Alamanyaya göndermişti.hahha o cemile ne manyaktı yaa kıyafetini filan parçalamıştı Beşire aşkından.
Firdevs Yöreoğlunun taktikleri, kıyafetleri, Cemiyet hayatı şifreleri , Bihterciğimin yasak aşk girdapları, Ednan'ın mallıkları, Nihal'ın bayılmaları, Behlül'ün behlül kaçarları 10 numeroydu yaa.
Her perşembeyi sabırsızlıkla beklemek ne güzel bir şeydi yaa iç geçirerek diziyi izlemek replikleri ezberlemek şu ahir ömrümün en büyük eğlencesiydi. Gözlerin dudakların alev alev çağırıyor yangınlara, Keşkenin ne demek olduğunu en çok bugün anladım hala aklımda ya replikler nasıl inanarak izlemişsem artık. Dizi bitince Katya banyomu hazırla moduna girerdim.
Kaç ay ortalarda beni, beni beni beni Bihterini diye dolandım ortalarda.
Heeey gidi heey bee :))


30 Ocak 2012 Pazartesi

Eti Cin'e Adanmış Bir Hayat


Eti cin eti cin çilekli portakallı eti cin seni hep çok sevdim daimada seveceğim. özellikle yeni çıkan küçümen eti cinler siz ne tatlı şeylersiniz öyle ya. İlkokuldan beri düzenli olarak eti cin tüketen birisi olarak eti yetkilileri sizi göreve davet ediyorum sponsor olsanıza şu garibe yaa, isterseniz cin bakışlarımla eti cinin reklam yüzü olabilirim ciddiyim olurumm keh keh keh keh :)